BİR GİZLİ SERVİSİN TARİHİ

KİTABIN YAZARI :TUNCAY ÖZKAN

YAYIN EVİ VE ADRESİ :DOĞAN KİTAPÇILIK AŞ. HÜRRİYET MEDYA

TOWERS, GÜNEŞLİ/İSTANBUL

BASIM TARİHİ :6 NCI BASIM MAYIS 1996

KİTABIN ÖZETİ :

TÜRKLERE ÇAĞ AÇTIRAN İSTİHBARAT EKSİKLİĞİ

Bilginin; güç ve istenileni elde etmenin anahtarlarından vazgeçilmez birisi olduğunu keşfeden insanoğlu, tarihi boyunca onu elde edebilmenin, gizliyi öğrenmenin yollarını aramıştır, aramaktadır.

Bu nedenle gizlinin bilinmesi için dünyanın en eski mesleklerinden birisi oluşturulmuştur; bu da istihbarat veya haber alma faaliyetidir.

Çağdaş anlamda, kurunsal istihbarat çalışmalarının ilk örneklerine dünyada, İngilizlerin Kraliyet Gizli Servisi’ni kurmalarıyla 1530’lu yıllarda rastlanır. Bunlardan önce İtalyanlar daimi elçilikler oluşturarak, istihbarat toplamada yol aldılar ise de, bu İngilizlerinki gibi sırf casusluğa dayalı bir yapılanma değildir. Fransızlar 18. Yüzyılda, daha sonra da Almanlar ve diğer Batılı ülkeler istihbarat teşkilatlarını oluşturmuşlardır.

Ancak casusluk ve casusluk çalışmalarıyla ülkeleri baltalama ve haber alma konusunda, insanlık tarihinin oldukça eski, güçlü deneyimleri vardır.

MÖ. 500 yılında Çinli hoca Sun Tzu savaş sanatı ile ilgili bilinen ilk kitabı yazmıştır. “Harp Sanatı” atlı kitabında Tzu, geleceği kestirmek için istihbarat yapmanın önemini vurgular ve bunu ruhlara, kahinlere, ilahlara müracaat etmekten daha yararlı ve geçerli bir yol olarak gösterir.

Türkler tarihleri boyunca gizli servis faaliyetlerinin etkilerine daima açık olan bir devlet ve idari yapı sürdürmüşlerdir.

Bizans, İran ve diğer uluslarla ilişkilerde Türklerin gizli servisleri ya da casuslarının çokca başarılı olamadıkları görülmektedir.

OSMANLI, CASUSLARIN AÇIK PAZARIYDI

Osmanlı Avrupa’da gelişen gizli servis ağının ve bunun savaşlar ile ticaretteki etkisinin farkında dahi olmadan yaşamış, bütün bunların dışında kalmıştır. Bunun doğal bir sonucu olarak ülkesini casusların açık pazarı haline dönüştürmüştür.

Osmanlılar, 19. Yüzyıl ortalarına kadar gizli bir haber alma örgütüne sahip olamamışlar ve klasik muhbirlikle yetinmişlerdir.

Osmanlılar, istihbarat servisine en güçlü oldukları 16. Yüzyılda bile gerek duymamışlardır.

Batılılar 16. Yüzyılın ortalarından itibaren İstanbul’da devamlı diplomatik temsilcilikler kurarak, istihbaratı kurumsallaştırmışlardır. Osmanlılar ise ilkel ve bağnaz bir inatla,, Batı’da olup bitenleri küçümsemişlerdir. 19. Yüzyıla kadar Batı’da devamlı elçilikler kuramamışlardır.

OSMANLI’YA İLK GİZLİ SERVİSİ İNGİLİZLER KURDURDU

Osmanlı’da ilk gizli polis teşkilatı da tam bu sıralarda bir yabancı elçinin girişimiyle, hatta dayatmasıyla kurulmuş ve başına da bir yabancı getirilmiştir.

Bu konuda 1891 yılında Sultan 2. Abdülhamid tarafından hazırlatılan, yazarı konusunda net bir bilgi bulunmayan, 51 sayfalık bir kitapçık bulunmaktadır.

Kitaba göre Osmanlı gizli örgütü İngiliz Elçisi Startford Canning’in telkinleri üzerine kurulmuştur. Mustafa Reşit Paşa tarafından kuruluşu kabul edilen teşkilat için, önce Batılı ülkelerin teşkilatları incelenmeye alınmıştır.

Osmanlı sarayının İngiliz elçinin isteğiyle kurduğu, başına bir Rumu (büyük olasılıkla çift taraflı ajandı) getirdiği bu ilk gizli polis teşkilatı, çalışmalarında öncelikle üst düzey yöneticileri ve onların ilişkileriyle özel yaşamlarını çok sıkı bir şekilde gözaltında tutmuştur. Osmanlı devlet adamlarının birbirlerinin özel hayatlarına ilişkin dedikodu yazılarını kahkahalarla okumaları bir anlamda bu teşkilatın da sonu olur, örgüt kapatılır.

GİZLİ SERVİSİN BAŞI OSMANLIYI NASIL SATTI?

1863 yılında çalışmalarına yeniden başlamasına, yine yabancı baskısıyla izin verilir. Bu sefer de örgütün başına büyük bir Katolik Ermeni grubunun isteği üzerine, Dniester kıyılarında doğmuş olan Baron C...., (Baron’un adı kaynaklarda böyle belirtiliyor) getirilir. Ancak örgüt Osmanlı içinde adeta bir hançerdir. Sahibini durmadan varan bir hançer.

Baron C...., yabancı bir elçiye, elde ettiği bir anlaşma taslağının kopyasını yüksek bir fiayatla satar. Durumun anlaşılması üzerine kovulur. Baron C... Osmanlı’nın sırtından kazandığı yüklüce bir servet ile Anadolu topraklarını kazasız belasız terk eder.

Evet Osmanlı İmparatorluğu artık tarih olmak üzeredir. Bu gizli polis teşkilatı macerası bunun delillerinden sadece bir küçük örnektir.

Padişah 2. Abdülhamid’in başlattığı, yabancı güçlerce körüklenen, sürdürülen ve bir insan avına dönüşen “gammazcılık istibdadı” hiçbir muhalif fikir hareketinin yaşamasına olanak vermemektedir. Ancak toplumda arayışlar sürmektedir. 1906 yılına gelindiğinde ülkede en önemli siyasi oluşumlardan biri İttihat ve Terakki’dir.

GİZLİ SERVİS MERİÇ’İN ÖTE YAKASINDA

İttihat ve Terakki ile Envar Paşa, 1909’dan 1918’e kadar olan yönetim serüveninde modern anlamda ilk Türk gizli servisini de kurmuşlardır.

Önceleri Enver Paşa’nın, sonra İttihat ve Terakki’nin daha sonra da son Osmanlı yönetiminin devlet istihbarat servisi olarak çalışan Teşkilatı Mahsusa, 1919’dan sonra başlayan Ulusal Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne uzanan yolda, adlar değiştirerek günümüz Türk İstihbarat geleneğinin temelini atmıştır.

Teşkilatı Mahsusa ilk olarak 1909’larda şekillenmiştir. Çekirdek anlamdaki Teşkilatı Mahsusa 1911’deki Bingazi’de Enver Paşa komutasında bağımsız birliklerle İtalyanlara karşı başarı göstermiştir.

Balkan savaşında da Teşkilatı Mahsusa aktif bir şekilde rol oynamıştır. Teşkilatı Mahsusa, İttihat ve Terakki ile birlikte devletin içinde ve savaşın göbeğindedir. Başında da Enver Paşanın dostu olan ve çete savaşlarının uzmanı sayılan Süleyman Askeri Bey vardır.

TEŞKİLATI MAHSUSA DEVLET KURDU

Teşkilatı Mahsusa’nın bir anda ortaya çıkıp böylesine önemli bir harekatı gerçekleştirmesi mümkün olamayacağına göre, ilk şekillenmesinin ve bir gizli servis haline gelmesinin hazırlıklarının 1909’dan önceye gitmesi gerekmektedir. Bazı kaynaklar 1903-1907 yıllarından itibaren bir takım örgütlenmelerin yapıldığını dile getirmektedir.

Batı Trakya’da Bulgar işgaline karşı mücadele eden Teşkilatı Mahsusa, Meriç nehrinin ötesindeki bu eyleminde sadece toprak kurtarmakla kalmamıştır. İşinde usta olan her gizli servisin yapacağını yapmış ve aldığı topraklar üzerinde bir geçici hükümet kurdurmuştur. İşgal edilen topraklar üzerinde 31 Ağustos 1913 tarihinde Anadolu’nun ilk Türk Cumhuriyeti kurulmuştur.

Süleyman Askeri Bey bölgenin islam halkından ileri gelenleri Enver Paşa’nın çabalarıyla Gümülcine’de bir genel kongreye davet etmiştir. Gümülcine’de Süleyman Askeri, “BATI TRAKYA MUHTAR TÜRK CUMHURİYETİ” nin ve Batı Trakya Muvaffak İslam Hükümeti” adı altında bir hükümetin kurulduğunu da ilen edecek düzeyde etkili çalışmıştır. İlan edilen Cumhuriyeti ve hükümeti, Yunanlılar ile Bulgarlar tanımak zorunda kalmışlardır. Hükümet hemen para ve pul bastırmıştır. Hükümetin geçici başkanlığına da teşkilatın güvendiği Gümülcine Belediye Başkanı getirilmiştir.

 

Teşkilatı Mahsusa’nın iki numaralı adamı Süleyman Askeri de yeni Cumhuriyet’in Genel Kurmay Başkanlığı’nı yürütür.

 

Bölge ve yeni hükümet her ne yart altında olursa olsun teşkilatın elindedir. Türk tarihinde bilinen en eski ve şu an için ilk Cumhuriyet bu olmuştur. Buraya bağlı asker sayısı 4 EKİM 1913’te 29 bini bulmuştur. Bu hükümet 25 EKİM 1913’e kadar yaşayacaktır. Bundan sonrası ise gizli servis ile Osmanlı hükümeti arasındaki anlaşmazlıklar ve karşı çıkışlarla geçer. Hükümet, barış görüşmelerinde bölgenin tamamen boşaltılmasını kabul etmiştir. Sonuçta teşkilat üyeleri bölgeyi hükümetin isteği üzerine Bulgarlara bırakırlar.

 

 

1913’te fiili eylemleriyle ortaya çıkan Teşkilatı Mahsusa, Osmanlı’nın yıkımı için casusların cirit attığı bir gizli örgütler savaşının ortasındadır.Teşkilatı Mahsusa’ya resmi belgelerde ilk kez 5 Ağustos 1914’te rastlanır.

 

Teşkilatı Mahsusa 1914’ten itibaren padişah 5. Mehmet Reşat’a da benimsetilir. Sultan Reşat, Teşkilatı Mahsusa’yı devletin gizli servisi olarak onaylar.

 

Örgüt şeklen sadrazama bağlı olarak çalışacak, elde ettiği bilgileri örgüt başkanı sadece sadrazam ve harbiye nazırına iletecektir.

 

TÜRK-İSLAM SENTEZCİ CASUSLAR

 

Teşkilatı Mahsusa çete savaşı, casusluk, karşı casusluk, propoganda faaliyetlerinde bulunan, kaynağını ve köklerini ordu içinden ve dinamik genç kitlelerden alan bir gizli servistir. Ordu bütçesinin dışında bol miktarda parasal kaynak da elde edebilmektedir.

 

Teşkilatı mahsusa’nın amacı, imparatorluk içindeki ihanet şebekelerini ortadan kaldırmak, gelişen milliyetçilik hareketlerini bastırmak, kontrol altında tutmak, dışarıdaki belirli hedeflere karşı sabotajlarda bulunmak ve Osmanlı toprağında cirit atan bütün gizli servislerle boy ölçüşebilmektedir.

 

Teşkilatın ideolojisi Pantürkizmdir. Ancak İslam birliği temeldir.

 

Teşkilatı Mahsusa’nın yönetici kadrosu iyi eğitilmiş asker ve sivillerden oluşmaktadır. Teşkilat içinde bulunanların büyük kısmı ordu içinden seçilmiştir. Ancak diplomatlar, gazeteciler ve bazı bakanlıkların yönetim kadroları da teşkilatın içinde yer almışlardır.

 

İLK GİZLİ SERVİS SORUŞTURMASI:

TEŞKİLATI NASIL BİLİRSİNİZ?

 

İttihat ve Terakki yönetiminin 1918’de cephelerde yenilmesi ve ülkenin içinde bulunduğu felaket üzerine yurtdışına kaçması sonucu, 1918 Kasım’ında Osmanlı Meclisi Mebusanı’nın “Beşinci Komitesi” İttihat ve Terakki’nin ilişkilerini incelemeye almıştır. Teşkilatı Mahsusa incelemenin odağındaki örgütler arasında yer alır. Bu Türk gizli servisleri için parlamentoda oluşturulan ilk ve tek araştırma komisyonudur.

 

TEŞKİLATI MAHSUSA NASIL KAPATILDI?

 

Gelen yoğun baskılar üzerine teşkilat hakkında Osmanlı Meclisi Mebusanı soruşturma açar. Dağılmaktan başka çare yoktur. Bu dağılış daha önceden planlanan şekilde olmaz. Bir panik söz konusudur.

 

Dağılan teşkilatın yerini küçük bölgesel gruplar alır. Bu örgütler İstanbul ve çevresinde ordu depolarındaki silahları itilaf devletlerinin askerlerinden kaçırırlar. Kendilerine karşı devam eden kampanyalara direnmeye çalışacaklardır. Bu silahlar önce bir bireysel savunma aracı olurlar. Ancak daha sonra Anadolu’ya sevk edilmeye başlanırlar. Düşmana karşı ulusal kurtuluş mücadelesinin ilk kıvılcımları görülmektedir.

 

 

GİZLİ SERVİS UYANIYOR

 

Mondros Müterakesi’nin yürürlüğe girdiği 31 Ekim 1918’ den itibaren itilaf devletleri ülkenin hemen her yerini işgal etmişlerdir. Türk ordusunun kuruluş kadroları dahi küçültülmüştür. Mütareke ile ordunun elinden 1098 ağır top, 606 sahra topu, 667 bin 983 piyade tüfeği, 3118 ağır makineli tüfek ve benzeri araç alınmıştır.

 

Korunmak gerekmektedir. Çareyi İttihatçılar ile Teşkilatı Mahsusacılar birlikte bulurlar. Ortak düşmana karşı ortak mücadele verilecektir.Teşkilatı Mahsusa’nın son başkanı Hüsamettin Ertürk’ün de içinde bulunduğu yeni bir örgüt kurulacaktır.

 

YENİ GİZLİ SERVİSİN ADI: KARAKOL

 

Yeni örgütün kuruluş toplantısı 5 Şubat 1919 tarihinde yapılır. Toplantıda Galatalı Şevket Bey örgütün başkanlığına seçilir. Örgütün adı KARAKOL olarak belirlenir.

 

Örgüt öncelikle İttihatçılara ve Teşkilatı Mahsusacılara karşı girişilen saldırılara karşı koyacaktır.

 

Ancak daha sonra bu yapılanma giderek genişler. Bireysel savunmanın yerini Anadolu’nun düşmandan kurtarılması için genel bir karşı koyuş alır. Burada örgüt, Karadeniz kıyıları, Ege ve Doğu Anadolu’da güçlü bir şekilde örgütlenir.

 

GİZLİ SERVİS DESTEKLİ AÇIK HAVA MİTİNGİ

 

15 Mayıs 1919 günü İzmir’in Yunanlılar tarafından işgaline karşı İstanbul’da Karakol Cemiyeti ile Türk Ocağı’nın birlikte organize ettikleri Büyük Sultanahmet Mitingi gerçekleştirilir.

 

Karakol cemiyeti çeteleri ve halkı silahlandırır. Anadolu’ya İstanbul üzerinden silah sevkiyatı için Kocaeli’nde bir merkez oluşturulmuştur.

 

Teşkilat özellikle gümrüklerde örgütlenmeye önem verip, kara ve deniz ulaşımında güçlü bir yapı kurmaya gayret göstermiştir. Bunu başardığı için de çok sayıda sivil ve askeri Anadolu’ya geçirir. Örgüt düşman cephaneliklerine İstanbul’da baskınlar düzenler, ele geçirdiği cephaneyi Anadolu’ya aktarır.

 

KARAKOL ÖRGÜTÜ KORKUTUYOR:

ADAM ÖLDÜRMEK SERBEST

 

Bu sırada, İstanbul’da son derece etkili olan örgütün kurucularından Kara Vasıf Bey, Sivas Kongresi’ne delege olarak katılır. Mustafa Kemal ile görüşür. Bu görüşmede Mustafa Kemal, örgütü Kara Vasıf Bey ve arkadaşlarının kurduğunu anlar. Mustafa Kemal yazılı metinlerde bulunan adam öldürülmesine olur veren ve her askeri kışlada bir Karakol örgütü komutanının bulunacağı, bir mekez komitenin oluşturulacağı şeklindeki görüşlere katılmadığını Kara Vasıf’a belirtir. Hele İttihatçılık ile bağlantılı bir şekilde yapılacak hareketin yeni oluşuma zarar vereceği düşüncesini açıkça söyler. Ancak örgütün geniş istihbarat ağından ve İstanbul’daki etkinliğinden son noktasına kadar yararlanmıştır.

 

NEDEN ADAM ÖLDÜRÜLÜR?

 

Karakol örgütü gerektiğinde insan öldürülmesini karara bağlamıştır. Öldürme geleneği Teşkilatı Mahsusa’dan olduğu gibi Karakol örgütüne geçmiştir.

 

Örgüt, gelirlerini askeri kaynaklar ve bağışlardan sağlamıştır. Gelirler çok gizli olarak toplanacaktır. Mustafa Kemal ve Ankara hükümeti daha sonra bu örgüte operasyonlar için para göndermiştir. Karakol teşkilatı mensupları kaçakçılık konusunda uzmanlaşmıştır.

 

LİDERLERİ ANADOLU’YA KARAKOL KAÇIRDI

 

Kaçakçılık bölümü, Anadolu hareketinin lider kadrosunu da İstanbul’dan kaçırır. Ankara hükümetinin bel kemiğini oluşturacak Fevzi Çakmak, Kazım Orbay, Saffet Arıkan, Kazım özalp gibi kumandanları Karakolcular, Anadolu’ya başarıyla geçirmiştir. Karakol örgütü 1919 ila 1921 arasında tam iki bin subayı Anadolu’ya kaçırmayı başarmıştır.

 

Örgütün parolası daha sonra Kurtuluş Savaşı’nın sloganı haline gelen “Ya istiklal, ya ölüm”dür.

 

Örgüt yapısal olarak; basın, propoganda, casusluk olarak üç bölüme ayrılmıştır.

 

MUSTAFA KEMAL KENDİ GİZLİ SERVİSİNİ ARIYOR

 

Karakol örgütü ile Ankara arasında ortaya çıkan bu sorunlar, Mustafa Kemal’i yeni arayışlara yöneltecektir. Mustafa Kemal Karakol örgütünün İttihatçı yapısından son derece rahatsızdır.

 

16 Mart 1920’de yaşanan baskın olayından sonra tutuklanan Karakol örgütü yöneticilerinden Şevket ve Kara Vasıf Beylerin İngilizlerce Malta’ya sürgün edilmeleri Karakol örgütünü zor durumda bırakır. Bu, İngilizlerin bir çökertme operasyonudur.

 

Aslında örgüt İttihatçılık anlamında dağılmaz ve sürer. Malta sürgününün ardından toparlanma çalışmaları sırasında Karakol cemiyeti büyük bir gedik verecektir. Bu istihbarat açığının adı, Mustafa Sagir’dir. Karakol cemiyetinin içine sızan İngiliz gizli servisi elde ettiği adamlarıyla Mustafa Sagir adlı ajanı Ankara’ya gönderir ve Mustafa Kemal’i öldürmekle görevlendirir. Bu konuda ortaya çıkan sorun, Ankara hükümetince halledilir. Ancak grup resmen 1920’de dağıtılır. Bunun ardından oluşturulan Yavuz adlı grup ise Yüzbaşı Mustafa Muğlalı başkanlığındaki faaliyetlerine bir süre daha devam edecektir. Ancak yakalanacağını anlayan Muğlalı, Eylül 1921’de İstanbul’dan Anadolu’ya geçecektir.

 

İttihatçıların muhalif hareketleri ancak 1923’te Milli Mücadeleden sonra bitirilebilecektir.

 

Örgütün dağılması emrini veren otoritenin Ankara olduğu ve Mustafa Kemal’in bu örgüte karşı duyduğu güvensizliğin bunda etkili olduğu kesindir.

 

Bu arada, geride kalanlar küçük istihbarat, kaçakçılık, sabotaj grupları olarak çalışırlar. Bunlardan yine Kara Kemal tarafından kurulan Beşler grubu ile Hamza grubu da faaliyetlerini sürdürürler.

 

ANKARANIN İLK GİZLİ SERVİSİ

 

Hamza grubu Ankara’nın olurunu alarak kurulan ve desteklenen ilk istihbarat grubudur. Daha sonra ortaya çıkan Felah grubunun ilk çekirdeğini oluşturan Hamza grubu, 23 Eylül 1920’de faaliyete başlar.

 

Kurucusu Kurmay Yarbay Çopur Neşet Bora Bey’dir. Grup İhtiyat kuvvetlerini barındıran iki alt birimi daha oluşturur. Bunlar Ferhad ve Kerimi adlarını alırlar. Herhangi bir tehlike anında Hamza grubunun yerine Ferhad grubu onun da bertaraf olması durumunda yerine Kerimi grubu geçecektir. Grubun adı son olarak 31 Ağustos 1921’de Felah grubu olarak değiştirilir. Grupların örgütleri Kurtuluş Savaşı sonuna kadar faaliyet halinde olacaktır.

 

MUSTAFA KEMAL TEŞKİLATI MAHSUSACILARI TOPLUYOR

 

Uzun tartışmaların sonunda, bir türlü istenilen noktaya çıkartılamayan ve açığı giderek daha fazla duyulan istihbarat çalışmalarında yeni bir yapılanma içim Mustafa Kemal’in oluruyla Fevzi Çakmak Paşa, Teşkilatı Mahsusa’nın son başkanı sıfatını taşıyan Hüsamettin Ertürk’e ulaşır. Ertürk, Samsun’da bulunduğu sırada 25 Mart 1921’de Çakmak’tan gelen yazılı emir üzerine Ankara’ya gelir. Burada kendisine oluşturulmak istenen gizli teşkilat hakkında bilgi verilir ve bunu kurması istenir. Bunun üzerine Ertürk adı Müsellah Müdafaai Milliye grubu olarak da adlandırılan bu oluşum, öncelikle İstanbul’daki dağınıklığı toparlayacak, ardından da Karakol örgütünden kalan örgütlerin çalışmalarını da bir çatı altında toplayarak sona erdirecektir.

 

Örgüt, İstanbul’da büyük bir ajan ve haber ağı kurmayı başarır. Saraydan ve düşman karargahlarından düzenli bilgi akışı sağlanır, Ankara olaylardan haberdar edilir. En önemli görevi silah sevkiyatı olan örgüt, bunda başarılı olur.

 

MUSTAFA KEMAL’İN İTALYANLARA OYUNU VE YENİ GİZLİ SERVİS: MİM MİM

 

3 Mayıs 1921’de TBMM hükümeti, “Mim Mim” teşkilatını resmen tanır. Örgütün başarısı nedeniyle Kurtuluş Savaşı sonrasında elemanları hükümetçe ödüllendirilmiştir. Mim Mim teşkilatı kurucularından Alb. Hüsamettin Ertürk, anılarında Mim grubunun faaliyetlerini savaş sonrasında da sürdürdüğünü anlatmaktadır. Ancak örgütün fiilen ortadan kaldırılışı İstanbul’un kurtuluşundan sonra 5 Ekim 1923’te olmuştur.

 

ASKERİ POLİS TEŞKİLATI

(18 TEMMUZ 1920):

 

ANKARA’DA DEVLET ŞAŞKIN; CASUSLAR ORDUYA BİLE SIZDI

 

Örgütler arasındaki dağınıklık ve istenilen şeylerin tam olarak yapılamaması, Ankara hükümetini tedirgin etmektedir. Bu sırada ordunun içine de sızan ajanlar propogandalarıyla savaş gücünün ortadan kaldırılması için yoğun çaba göstermektedir.

 

Kurulacak yeni bir teşkilat ile casusların faaliyetlerinin izlenmesi, bunların etkisiz kılınmasının sağlanması ve propogandalarına karşı durulması amaçlanmaktadır. Diğer örgütlerden gelen istihbaratların Genelkurmayca da yeterli bulunmaması da bu teşkilatın oluşturulmasında etkendir.

 

Kuvayi Milliye hareketi bu istihbarat açığını kapatmak ve gelen istekleri karşılayacak bir örgüt oluşturulması için çalışmalar başlanır. Bunların sonucunda askeri ağırlıklı bir örgüt kurulur. Resmi yazışmalarda oluşturulan örgüt (P) teşkilatı diye adlandırılır.

 

18 Temmuz 1920’de Fevzi Çakmak Paşa Teşkilatını artık kurdurmuştur. Bu teşkilat tamamen asker üyelerden oluşur. Aynı dönemde faaliyetlerini sürdüren diğer gruplara hiç karışılmadan faaliyetler sürdürülür.

 

Askeri polis teşkilatı ordu istihbaratı olarak bir anda bütün yurda yayılır. Teşkilat kısa zamanda bir anda büyür. Hatta görev sınırlarının ötesine geçen teşkilat, Fevzi Çakmak Paşa ile o dönem de Mustafa Kemal’in şüphelendiği ya da muhalifi olabilecek askeri ve sivil üst düzey yöneticilerin ev ve telefonlarının izlenmesi ve dinlenmesine, kendilerinin takibine de girişir. Ancak TBMM üyelerinin bu kapsama alınması bir anda ortalığı karıştırır.

 

Askeri polis Teşkilatının bu faaliyetleri TBMM gündemine getirilir. Teşkilat bir ara iç ve dış güvenliğin ve casusluk şebekesinin tek üst mercii haline gelmiştir. Teşkilat yabancı gazeteleri inceleyip raporlar da hazırlar. İrtibat zabitleri ise sivil olarak ordu içinde inceleme yapmışlardır. Güvenlikle ilgili bütün raporlar Askeri Polis Teşkilatı’nda toplanmıştır.

 

Teşkilat, kurulmasının üzerinden kısa bir zaman geçmesine karşın çok önemli görevleri yerine getirir. Bunlardan en önemlisi Haliç Sütlücesi’ndeki Karaağaç baskınıdır. 1920 yılının Ekim ayına rastlayan bu baskında (P) teşkilatının İstanbul kanadı büyük bir başarı elde etmiştir.

 

Karaağaç baskınında elde edilen silahlar, yüklenen kağnılar, yaylılar silahları Anadolu içlerine doğru yola çıkarırlar.

 

Teşkilat, istihbarat çalışmalarında da önemli yol katetmiştir. İngilizler, Fransızlar, Sovyetler, İtalyanlar ve özellikle de Yunanlılar hakkında oldukça geniş bilgiler elde edilmiştir. Düzenli ve sağlıklı rapor hazırlanması geleneği istihbarata kazandırılmıştır. Ayrıca propoganda konusunda da düşmanla mücadele edilir. İngilizlerin, Yunanlıların dağıttığı bildirilere karşı bildiriler hazırlanıp dağıtılır.

 

GİZLİ SERVİS SORUYOR : “HANGİSİ DEVLETİN KOMÜNİSTLERİ?”

 

Askeri Polis Teşkilatı yaptığı çalışmalar sırasında Sovyetler’den gelen ajanları ele geçirdiği gibi, Türkiye’de oluşturulan ilk komünist örgütlenmeleri de ortaya çıkarmıştır.

 

GİZLİ SERVİS GEMİ AZIYA ALIYOR: TBMM HESAP SORUYOR

 

(P) teşkilatının yetki genişliği ve faaliyetlerindeki ölçüsüz serbesti tepkilere neden olmuştur. Askeri istihbaratın bu denli büyütülmesi tartışmalara yol açmıştır. 1920 yılının Temmuz ayı ortalarında kurulan (P) teşkilatı 8 ay sonra kaldırılmıştır. Kaldırılması askerler arasında ve özellikle (P) elemanları içinde tepkiyle karşılanmış, hatta bir kısım şubeler kendilerini bir süre daha lağvetmemişlerdir.

 

(P) teşkilatının yerine ise yine 1 Nisan 1921 tarihinden itibaren geçmek üzere Tedkik Heyeti Amirlikleri kurulmuştur.

 

Bütün bu çalışmalar istihbaratı giderek Genelkurmay içine çekmiştir. Yapılan her düzenleme istihbarat çalışmalarını askeri bir faaliyet haline getirir.

 

TEDKİK HEYETİ AMİRLİKLERİ

(1 NİSAN 1921):

 

GİZLİ SERVİS ASKERE EMANET

 

1 Nisan 1921’de kurulan Tedkik Heyeti Amirlikleri, (P) teşkilatının yerine geçmiştir. Özellikle gizliliğe uyması istenen yeni teşkilat (P) teşkilatında çalışmış nitelikli elemanlardan seçme yapılarak oluşturulmuştur. Bu örgütle amaçlanan büyük ve hantal olan yapının terk edilerek (P) teşkilatının hatalarının arındırılmasıdır. Yapılanlar yeni bir örgüt oluşumundan çok, ad değiştirerek yeniden yapılandırılmaya çalışılan Genelkurmay istihbaratının etkinliğini artırmaya yöneliktir. Çünkü yeni örgüt de Askeri Polis Vazife Talimnamesi’ndeki esaslara göre çalışacaktır.

 

Ancak (P) teşkilatlarının bazı bölgelerde lağvedilmeleri emirlerine rağmen, uzun süre çalıştıkları görülmüştür.

 

(P) teşkilatları ellerindeki geniş yetkilerden fedakarlık etmek istememişlerdir. Bütün bu gelişmeler Ankara’yı mutsuz etmektedir. Arayış devam eder. Ankara, oluşturulan gizli servisleri başarılı bulmamaktadır. Gizli örgütler sürekli sorun çıkartmaktadır. Elemanlar ellerine geçirdikleri yetkileri kişisel baskı unsuru ve rant temininde kullanmaya başlamışlardır. Çalışmalarında istenen başarıya bir türlü ulaşamadıkları görülünce bunları kapatmak konusunda harekete geçilir. Eski hastalıklardan yeni yapı arındırılamamıştır. Bunun üzerine Tedkik Heyeti Amirlikleri teşkilatı da 22 Haziran 1922’de topyekün, bütün birimleri kapatılarak ortadan kaldırılmıştır. Ancak ortak komisyonlar olarak çalışan birimler faaliyetlerine devam etmişlerdir.

 

İstihbarat örgütlerinin kapatılmasıyla ortaya çıkan boşluğu gidermek görevi orduya düşmektedir. Bu teşkilatın istihbarat dahil bütün yükümlülükleri ordu tarafından karşılanacaktır.

 

MUSTAFA SAGİR ADLI İNGİLİZ CASUSU, ATATÜRK’Ü VURACAK

 

Tedkik Heyeti Amirlikleri’nde görev yapan nitelikli elemanlar ordu istihbarat şubelerine aktarılacak ve bunlardan da yararlanılacaktır.

 

1922’den 1926’ya kadar geçen dönem içinde istihbarat çalışmalarını Genelkurmay istihbaratı yürütür.

 

Bu sırada daha önce oluşturulan ve askeri istihbaratın dışındaki sivil istihbarat grupları da çalışmalarını sürdürdüler. Bunlardan özellikle de İstanbul merkezli faaliyet gösterenlerden büyük ölçüde yararlanma devam etmiştir.

 

Bu grupların sayesinde Ankara’ya kadar gelen, hatta TBMM’ce kabul edilen casusluk olayları da açığa çıkmıştır. Bunlardan en ilginç olanı 1921 yılında yaşanan Hintli Mustafa Sagir olayıdır. Karakol örgütünün kapanmasına da yol açacaktır.

 

1921 yılı başlarında İstanbul’a orta boylu, yakışıklı, kırmızıca suratlı bir Hintli gelir. Adı Mustafa Sagir’dir. Çok iyi Türkçe ve İngilizce konuşur.

 

Karakol örgütünün önde gelen bazı subaylarıyla da iyi dostluklar kurmuştur. Mustafa Kemal’e Hintli Müslümanların bir hediyesiyle, Milli Mücadele’de kullanılmak üzere bir milyon tutan para yardımını beraberinde getirdiğini söylemektedir. Kuvayi Milliyecilerle girdiği ilişkiler nedeniyle İngilizlerce tutuklanır. Ancak bunların hepsi düzmecedir. Sagir bir İngiliz casusudur.

 

Bunu anlamayan İstanbul gizli servisi 17 günlük esareti sonunda Sagir’i kaçırır. Daha sonra da Karakol örgütünün yardımıyla Anadolu’ya geçirir. Hintli Ankara’ya kadar getirilir.

 

Sagir, kendisini Hintli Müslümanların lideri olarak tanıtır, Mustafa Kemal tarafından kabul edilir.

 

MUSTAFA KEMAL SAGİR’İN CASUSLUĞUNU BİLİYORDU

 

Mustafa Kemal Sagir’e iltifat edip kendisinin TBMM Genel Kurulu’na takdimini emreder. TBMM, Mustafa Sagir’i büyük bir gösteri içinde alkışlarla karşılar. Sagir hayatından memnundur. İlk raporlarını İstanbul’a geçer.

 

Sagir’in gönderdiği metinler uzmanlarca incelenince, görünen yazıların altında görünmez mürekkeple yazılmış metinler olduğu ortaya çıkar.

 

10 günlük sorgusu sonunda Sagir şunları itiraf eder.

 

“Lawrence, Osmanlı İmparatorluğu’nu altınlara dayanarak yıkmıştı. İngilizler beni de milli hükümeti tabanca ile ortadan kaldırmakla görevlendirdiler. Maksadım Mustafa Kemal Paşa’yı öldürmekti. Bununla Türklerin Kurtuluş Savaşı duracak, milli hükümet yıkılmış olacaktı. Fakat başaramadım.

 

Mustafa Sagir’i Ankara’da Kütahya Milletvekili Cevdet Izdırap, Elazığı Milletvekili Hüseyin, Cebelibereket Milletvekili İhsan ve Gaziantep Milletvekili Kılıç Ali beylerden kurulu İstiklal Mahkemesi yargılar ve idamına karar verir.

 

(MAHMEH) MİLLİ AMELE HİZMET YA DA MİLLİ EMNİYET HİZMETLERİ (5 OCAK 1927):

 

1922 ila 1926 yılları arasında istihbarat çalışmalarını aktif olarak Genelkurmay İstihbarat Dairesi yürütmüştür. Bu çalışmalar sırasında diğer gruplar da onlara yardımcı olur. Bu dönemde özellikle Kafkaslar ve diğer kaybedilmiş topraklarda Teşkilatı Mahsusa’nın oluşturduğu birimler faaliyetlerini sürdürdüler.

 

Savaş sonrası günlerde de Türkiye, istihbarat örgütlerinin çok yaygın faaliyetlerinin gözlendiği bir ülkedir. Ancak onlarla karşı karşıya gelecek bir Türk istihbaratı yoktur. Ordu istihbaratı savaş sırasında bu görevi üstlenmiş, ancak sonrasında ne olanakları, ne de elemanları açısından yeterlilik gösteremez duruma gelmiştir. Mustafa Kemal’in devrimlerine karşı içeride bazı unsurların tepkileri de ciddi bir sorun oluşturmaktadır ve bunlar dış istihbarat birimlerince desteklenmektedirler. Savaşın yaraları kanamaya devam etmektedir. Bir yandan da genç Türkiye Cumhuriyeti ekonomik ve sosyal alanda gelişmeye çabalamaktadır. İşte bu günlerde kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başlayan bir istihbarat teşkilatının boşluğunu doldurmak üzere hükümet yeni kararlar alır.

 

Mustafa Kemal yeni ve güçlü bir istihbarat teşkilatı istemektedir. Bunun için dünyanın saygın istihbaratçılarından Albay Valter Nikolai ile temasa geçilir. Nikolai, Alman gizli servisini genişleten, gizli polis teşkilatını kuran kişidir. Nikolai, Türkiye için hazırladığı istihbarat planlarıyla birlikte 1926 yılının Ekim ayında gizlice Türkiye’ye gelir. İstanbul’da Yıldız Sarayı’nda özel olarak seçilmiş Türk istihbaratçılarına bir dizi konferanslar veren Nikolai, bu konferanslara katılanlardan oluşan bir çekirdek kadro ile 1926 Aralık ayında Ankara’ya getirilir. Nikolainin başkanlığında toplanan ve çalışmalarına başlayan bu ekip, Türk istihbarat biriminin yönetici kadrosunu oluşturur. İlk MAH Başkanı Ali Şükrü Ögel olur.

 

Nikolai, MAH’çıların eğitimi sırasında seçtiği elemanları Almanya’ya da götürerek burada bir eğitimden geçirmiştir.

 

MİLLİ EMNİYET HİZMETLERİ, MAH KURULUYOR

 

Bu gelişmelerin üzerine İçişleri Bakanlığı 5 Ocak 1927 tarihli “çok gizli” ve “kişiye özel” bildiriminde valiliklere yeni bir teşkilatın kurulduğunu belirtip, “Ecnebi devletlerin propoganda ve istihbarat hizmetlerinin teşebbüsatına karşı hükümetin ve ordunun emniyeti için tedabiri mahsusa almak zarureti hasıl olmuş, bu maksatla umumi merkezi Ankara’da mıntıka merkezleri memleket dahilinde olmak üzere bir Milli Emniyet Hizmeti ihdas edilmiştir.”görüşünü açıklar.

 

Milli Emniyet Hizmeti teşkilatının kuruluşuyla ilgili olarak Genel Kurmay Başkanı Fevzi Çakmak 6 Ocak 1927 tarihli bir yazı ile şunları dile getirmiştir.

 

“Umumi merkezi Ankara’da ve şubeleri şimdilik İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır ve Kars olmak üzere bir Milli Emniyet Hizmeti teşkil edilmiştir. Şimdiye kadar ordu müfettişlerince tedvir edilen istihbarat hizmeti bedama bu teşkilat tarafından idare olunacaktır.”

 

Bu emirle ordu tarafından yürütülen istihbarat çalışmaları Nikolai tarafından eğitilen ve MAH (Milli Amele Hizmet) veya MEH (Milli Emniyet Hizmeti) olarak tanımlanan yeni teşkilata bırakılmaktadır. Çekirdek kadro içinde askerler ve siviller birlikte çalışmaktadırlar. İçişleri Bakanlığına bağlı olan kuruluş, bütçesini Başbakanlık örtülü ödeğinden karşılar. Dönemin siyasi yapılanmasında asıl bağlı bulunulan yetkili başbakandır. Çünkü en etkin kabine yetkilisi başbakandır ve sorumluluk ondadır. Ancak doğrudan muhatap İçişleri bakanıdır. Bu dönemde MAH’ın giderleri Başbakanlık örtülü ödeneğinden karşılanmıştır.

 

GİZLİ SERVİS ELEMANLARI POLİS KADROSUNDA

 

1943 yılına kadar bu teşkilatla ilgili Başbakanlık belgelerinde herhangi bir başka kayıt yoktur. Çalışanlar İçişleri Bakanlığı’nın 2 numaralı kadro cetvelinde gözükür ve daha çok emniyet müfettişi statüsünde bulunurlar. 23 Haziran 1943’te çıkartılan 443 sayılı Başvekalet Teşkilatı Hakkında Kanun’un kadro cetvelinde bir adet Milli Emniyet Hizmetleri Kadrosu görülmektedir.1945’te yasada yapılan düzünlemeyle MAH, kadro cetvelinden yasa metnine geçer ve yine bir kişilik yasallık altında bütün teşkilat gizlenir. Gizlenen teşkilat mensuplarından asker olanlar Silahlı Kuvvetlerden, sivil olanlar ise İçişleri Bakanlığı 2 numaralı cetvelinde polis müfettişi veya uzmanı gibi kadroların karşılığında gösterilip, buradan maaş alırlar. Yani bunların paraları İçişleri Bakanlığınca ödenir.

 

1945’te yasalarımızda Başbakanlık Müsteşarına eş derecede maaşa sahip bir adet Milli Emniyet Hizmetleri Reisi Kadrosu görülmektedir. Milli Emniyet Hizmetleriyle ilgili yasal düzenleme çok sonraları 6 Temmuz 1965’te yapılır. Çıkarılan 644 sayılı yasayla ad da değiştirilir ve MAH’tan MİT’e geçilerek; Milli İstahbarat Teşkilatı oluşturulur.

 

1926-1927 yılları asında oluşan yeni teşkilat 1965’e kadar uzanan zaman diliminde çok önemli çalışmalar yapmış, büyük tartışmaların odağında yer almıştır.

 

Nikolai tarafından bir başkan, 13 yönetici personel ve dört şübe şeklinde örgütlenen MAH’ın örgüt şeması, başkan ve altında sıralanan şubelerden oluşmaktadır. Bu şubeler şöyle sıralanır:

 

  1. İstihbarat ( Espiyonaj)
  2. Müdafaa ( Karşı Espiyonaj)
  3. Propoganda
  4. Teknik işler

 

 

Teşkilatın A şubesi milli savunma kadrosundan askerlerce, B şubesi Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı personelinden, C şubesi Dışişleri bakanlığı personelinden, D şubesi ise asker ve sivil kişilerden karşılanmıştır. C şubesi sonradan kapatılmıştır.

 

MAH, yurtdışında ilk olarak Viyana (kuzey), Tahran (doğu), Kahire (güney) olmak üzere üç büroyla çalışmaya başlamıştır. Daha sonra bu bürolar ekonomik gerekçelerle kapatılmıştır.

 

MAH, İkinci Dünya Savaşı’na doğru giden dünyada en sıcak günlerde hizmet vermiştir.

 

FUAT DOĞU DİYE BİR İSTİHBARAT SUBAYI

 

İkinci Dünya Savaşı boyunca da MAH içindeki yönetim askerlerin elindedir. Savaşın sonlarına doğru, daha sonra MİT müşteşarlığı da yapacak olan Genelkurmay İstihbarat Dairesi’nin genç Yüzbaşısı Fuat Doğu, 12 Adaların işgaline ilişkin bir rapor düzenler. Başarılı bir subay olan Doğu, raporunda Ege Denizi’nde 12 Adalarda bulunan Alman işgal birliklerinin su ve yiyecek için gelip giden motorlarla kendilerine, “Savaş sona eriyor, bizi Yunanlılar esir alacağına gelin siz alın” şeklinde haber yolladıklarını ifade ederek, buraların alınmasını önerir.

 

Ancak Cumhurbaşkanlığı’na sunulan bu rapor, İsmet İnönü’nün savaş sırasında izlediği, savaşa görmeden sınırları muhafaza etme politikası nedeniyle, sorunlar yaratacağı endişesiyle kabul görmez.

 

Savaş sonrasında MAH’ın çalışmaları iyice içe dönük olarak gelişir. Ancak istisnaları Balkanlar ve Kafkasya’dır. Buralardaki İstihbarat çalışmalarına önem verilir.

 

CHP iktidarı MAH’ı gerektiğinde baskı unsuru olarak da kullanmaktadır. Zaten MAH adı insanların ağızlarına alırken bile korktuğu bir kuruluştur. Hele savaş yıllarının korkunç takipleri ve olağanüstü yetkileri, teşkilatın yarattığı ürküntüyü artırmıştır.

 

İçeride; yasası bile bulunmayan gizli servisin adıyla bir baskıcı hava estirilmektedir. İstihbarat çalışmaları iyiden iyiye içe dönünce garip olaylar da yaşanır. 1949 yılında CHP iktidarının son aylarında içe dönük bir çalışmasıyla MAH gözler önüne, hatta mahkemeye çıkar.

 

MENDERES MİLLETVEKİLLERİ İÇİN DOSYA HAZIRLATIYOR

 

Adnan Menderes’in teşkilatı kendi muhalifleri için bilgi toplamada kullandığı, hatta bunun için bir özel büro dahi kurduğu bilinmektedir. 1956’ya gelindiğinde teşkilatla ilgili sıkıntılar had safhaya ulaşmıştır. Menderes bunun nedenlerini soruşturmak için Başbakanlık Müsteşarı olan Ahmet Salih Korur’a sorunları içeren bir rapor hazırlamasını emreder.

 

MAH’ÇILARIN MAAŞLARI CIA’DEN

 

Korur’un bu araştırmaları sonucunda ortaya çıkar ki, dinleme servisi çalışanları da Amerikalıların eline geçmiştir. Dinleme istasyonlarını kuran Amerikalılar buralarda çalışanları, özellikle de telefon dinlemesinde görev yapan memurları maaşa bağlamışlardır.

 

Korur raporunda, Amerikalıların MAH’a hakim olduklarını, İstanbul’daki MAH okulunun, servisin İstanbul örgütünün ve Yeşilköy’deki soruşturma teşkilatının Amerikalılardan alınan paralarla döndürüldüğünü belirtir. Amerikalılar paraları doğrudan ilgili servis amirine ve çalışanlarına, zarf içinde vermektedirler. Paraların karşılığında iş isterler.

 

Diğer servislerle de işbirliği vardır, ancak burada yapılan işle ilgili para ödemeleri merkeze ulaştırılmaktadır. Ve teşkilat bütçesine dahil edilmektedir. 1956 yılında yapılan bu soruşturma sırasında ortaya çıkar ki, Amerikalılar belirlenebildiği kadarıyla MAH’a ayda 100 bin, İngiliz gizli servisi 30 bin, Fransızlar 7-8 bin, İtalyanlar da 4 bin lira vermektedirler.

 

BEHÇET TÜRKMEN VE AMERİKALILAR

 

Menderes üzüntüsünü saklamadan müsteşarına şu talimatı verir:

 

“Keselim ilişkiyi...... Yalnız Amerikalıları darıltmayalım. Bize yapacakları para yardımını malzeme olarak yapsınlar. Sonra para verilecekse bu direkt olarak servisin başına verilsin”

 

MİT

 

Gizli servis 6 Temmuz 1965 tarihinde çıkartılan 644 sayılı yasa ile yeraltı örgütü olmaktan çıkartılmıştır. MAH elemanları MİT bünyesine geçirilmiştir. MİT’in bugünkü ana yapısını ortaya koyan düzenleme bu yasaya 1983-95 yıllarında gerçekleştirilen düzenlemeye dayanılarak yapılmıştır.

 

MİT’in görevi özetle

 

“Devletin Milli Güvenlik politikası ile ilgili planların hazırlanmasında esas olacak askeri, siyasi, ticari, iktisadi, mali, sınai, ilmi, teknik biyografik psikolojik ve milli güvenlikle ilgili istihbaratı devlet çapında toplamak, başbakana milli güvenlik kuruluna ve gerekli resmi makamlara ulaştırmak yaymak, istihbarat ile uğraşan bütün daire ve kurumlar arasında koordinasyon sağlamak, psikolojik savunma icaplarını yapmak ve istihbarata karşı koymaktır.

SİYASİ ÇEKİŞMELER VE MİT

Siyasi çekişmeler yıllar yılı MİT’i en çok yaralayan etkenler arasında bulunmaktadır. Örneğin darbeleri öyle veya böyle Süleyman Demirel’e her seferinde öncesinden haber veren MİT, sonuçta hep Demirel tarafından “MİT Afrika’daki kabilelerin içinde ne olup bittiğini bildirir, ama darbeleri haber vermez” denilerek eleştirilmiştir.

ÖZAL’IN İSTİHBARAT ÖRGÜTÜ

Turgut Özal’ın eski MİT elemanları ve polislerden kurulu bir özel istihbarat birimini Çankaya köşkünde kurduğu ve kullandığıdır. Yani devletin içinde, ama aynı zamanda dışında bir istihbarat ünitesi Turgut Özal için çalışmıştır.

 

Turgut Özal’ın istihbarat birimi, daha sonra iktidar değişikliğinde Özal ile düşman kardeşleri oynayan dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in talimatıyla İçişleri Bakanı İsmet Sezgin tarafından lağvedilmiş ve burada görev alan kişiler başka birimlere dağıtılmıştır. Bu konudaki açıklamayı 1992 yılında İçişleri Bakanı İsmet Sezgin yapmıştır.

MİT KALİTELİ YÖNETİCİ SIKINTISI ÇEKİYOR

MİT’in nitelikli ajandan daha çok, uzun yıllar sıkıntısını çektiği en önemli yönetsel sorun, nitelikli ve istihbarat olayını kavrayabilmiş yönetci proplemidir. Bu uzun yıllar asker gölgesinde ast-üst, terfi-tayin ikilemi arasında bir türlü çözümlenememiştir. Bu açmaz 1994 yılından sonra kırılmıştır. Teşkilat şemasında 1995’e kadarki yapılanma şu şekilde oluşmuştur:

 

Müsteşar en tepededir. Yetkileri mutlak ve tartışmasızdır. İç hizmet yönetmeliği her konuda onu en etkin kişi kılmıştır. MİT’in sorumlu olduğu kişiler ve makamlar ise Cumhurbaşkanı, Başbakan, Genelkurmay Başkanı ile Milli Güvenlik Kurulu ve genel sekreteridir. Onun altında ise ona karşı sorumlu bulunan isteğe uygun olarak doldurulan ve sayısı belirlenen müsteşar yardımcılıkları bulunmaktadır. Bunların altında ise iç istihbarat, dış istihbarat, ETİ olarak adlandırılan elektronik istihbarat-bilgi işlem dokümantasyon, psikolojik istihbarat, idari işler olarak adlandırılan diğer birimlerdeki genel müdürlük statüsündeki başkanlıklar ile yine aynı konumda bulunan bölge başkanları bulunmaktadır.

 

Bunların dışında ise ekonomik istihbarat başkanlığı gibi ihtiyaca göre şekillenen ve yapıları ile sayıları belirlenen daire ve şube müdürlükleri oluşturulmuştur.

 

MİT Yasası’ya bir de Milli İstihbarat Koordinasyon Kurulu çalışmaya başlamıştır. MİT müsteşarının başkanlığında Milli Güvenlik Kurulu genel sekreteri veya yardımcısı, MAH dairesi başkanı (İstihbarat başkanı), Genelkurmay istihbarat başkanı veya yardımcısı ile bakanlıklardan gelen istihbarat uzmanı görevlilerden, diğer istihbarat birimlerinin temsilcilerinden ve MİT müsteşarının toplantıya çağıracağı kişilerden oluşan kurul, durum değerlendirmesi yapıp, strateji belirlemektedir. Ancak bu kurul çok önemli işlevlerin yerine getirilmesi ve istihbaratın değerlendirilmesi açısından yaşamsal önem taşımasına karşın, 1992 ila 1995 yılları arasında toplantılara katılanların ilgisizliği-yetersizliği nedeniyle toplanamamıştır. Bu tarihten önce yapılan toplantılarda da yetki ve statüko tartışmaları yüzünden uygun kişilerin katılamaması nedeniyle yine sonuç alınamamıştır. Bu kurum çalıştıralmazken, İçişleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulan bir değerlendirme kurulu, ilgisiz ve yetersiz kişilerin katılımı ile bu boşluğu doldurmaya kalkmıştır. Sonuç ise Türkiye’nin istihbarattaki koordinasyon eksikliği ve zaafını ortaya çıkarmıştır. Buna en acı örnek Elazığ ve Bingöl arasında yitirdiğimiz 35 erimizdir.